Kategoriler
Köşe Yazılarım

Doktor Acil Servise Kaydırakla Girdi

A B C

Neden olmasın?

Acil servise araba ile giren,

Kafası bozuk hasta yakını oldu da,

Oraya kaydırakla giren doktor neden olmasın?

Doktor mutlu olacaksa kaydırakla da girsin,

Helikopterle de konsun…

Mutlu olsun da,

nasıl olursa olsun!

Ancak bakıyorum da çevreme,

Hemşireden, ATT’ye,

Laboranttan, paramediğe,

Tıp öğrencisinden, Hekimine,

Mutlu olan yok!

Geçtiğimiz yıl Türkiye çapında yaptığımız ankette,

Hekim depresyon oranını %20 bulmuş,

Sağlık Bakanlığı’nı doktor intiharları konusunda uyarmıştık!

Ne yazık ki o günden bugüne 10’a yakın doktor çeşitli sebeplerle intihar etti!

Yurtdışından gelecek doktorlara altın tepsi sunulurken,

10’a yakın doktorumuzun intiharına seyirci kalınması,

ve bu ölümleri hazırlayan sistemsel sorunların araştırılmaması,

Oldukça üzücü…

Bu yıl da aynı anketi tekrar ediyor,

ve sonuçları merak ediyoruz.

Çünkü mutluğun,

Çalışma performansındaki en önemli etken olduğuna inanıyoruz!

Sözün özüne gelince:

Küresel anlamda başarılı şirketler,

Çalışanları mutlu olsun diye öz kaynaklarını harcarken,

Sıhhiye Sırça Saray Ekibi’nin,

Sağlık çalışanlarını boğazlayan ve bunaltan,

Bir anlamda küçük dağları yaratan idarecilere kol kanat germesi,

Şişen balonun,

Patlayacağının işaretidir…

Tüm olan biten:

“Ekmek bulamazsanız pasta yiyin” diyen

Fransa Kraliçesi’nin,

akibetine benzemektedir.


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Yorgo Gelsin İzmir’e Ali Gitsin İspir’e

Oh valla ne ala memleket…

Benim doktorum imkansızlıklara gömülecek,

Ücra köşelere mecburi hizmete gidecek,

Dedesine yüzme öğrettiğimiz Yorgo gelip,

Ali’nin kadrolarına konuverecek…

Tabi olay bununla da bitmeyecek…

Ali ve Ayşe gittiği yerden,

Bir daha sittim sene,

geri dönemeyecek.

Neymiş Yunanlılar gelecekmiş,

Neymiş İzmir, İstanbul ve Trakya’ya yerleşeceklermiş…

Neymiş Türkçe öğreneceklermiş(!)

Güzel valla çok güzel!

Açık ve net yazıyorum:

“elli cümleden fazla Türkçe bilmeyen”

Yunan doktor kardeşlerimi dört gözle bekliyorum.

Çünkü ben vatandaşımı anlamak için bin bir takla atarken,

Bu taklaları yetenekli Yunan hekimler nasıl atacak,

gerçekten de çok merak ediyorum.

Bir de şunu ekleyim de,

dememişti demeyin:

Yakında sağlıkta şiddet uluslar arası boyut alacak;

İşin içine dışişleri bakanlıkları da karışacak,

Sen benim doktorumu nasıl döversin diyen Yunan otoriteler,

Ege semalarına F16’larını kaldıracak!

Tabi benzin parası bulabilirlerse…

Şaka bir yana…

Herkese ufak bir hatırlatma:

Yıl 1861;

İzmir’e gurabayi müslimin hastanesi kurulur,

Nam-ı diğer:

“Gariban Müslüman hastanesi”

Sebebi ise şudur:

Sağlığın kontrolü Fransız, Ermeni ve Rum’lardadır.

Hastalandığınızda önce emniyet teşkilatına gider pasaportunuzu alır,

Ardından konsolosluğa geçer vize çıkartırdınız.

İzmir’in hospitalier sokağına girmek için bunları mutlaka yapardınız.

Yoksa asla ama asla, sağlık hizmeti alamazdınız!

İşte sözünü ettiğim ve şu an hizmet ettiğim Gariban Müslüman hastanesi,

Nam-ı diğer İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin kuruluş sebebi budur.

Halk için kurulmuştur!

Bilmem ne demek istedim anlatabildim mi?

Son bir söz:

Ben bir efe torunuyum;

Yunanlılar gerçekten de benim kardeşim;

Hepsini gönülden çok severim…

Ama unutmayın ki:

Bize de derler çakıcı,

Yar fidan boylum,

Yıkarız konakları.

Valla tepemizi attırmayın!

 

Kategoriler
Köşe Yazılarım

Sağlık Bakanlığı’na hakkımı helal etmiyorum

İlkokula başladığımda altı yaşındaydım.

Sizler gibi onlarca sınava, onlarca başarıya imza attım.

Bütün okullarımı dereceyle bitirdim ve kendi isteğimle tıp fakültesine girdim.

Uykusuz geceler, kütüphanede geçen günler, nöbetler, aciller, komiteler, kurullar…

Bir tür tıbbi komando eğitimiydi her şey!

Hepimiz Türkiye’nin en iyi öğrencileri ve en parlak beyinleri olduk!

Gençliğimizi heba ettiğimiz tababet,

bize hekim ünvanını verdi ama Sağlık Bakanlığı bir türlü diplomalarımızı veremedi.

Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir hukuksuzluk olmasa da, ülkemiz için katlandık buna…

Çünkü biz inandık ya da inandırıldık, Türkiye’nin çağdaş geleceğinin ışıkları olacağımıza!

x x x

Bilirsiniz işte;

ne anamız ne de babamız bize dokunmaya kıyamazdı,

ama devlet, halkın bizi “kıyıma uğratmasına” sessiz kaldı!

Sağlık Bakanlığı gözetiminde ve SABİM denetiminde gerçekleşti her şey…

Küfre, hakarete, fiskeye o kadar alıştık ki;

Arslan gibi Ersin’i toprağa verirken yine ses çıkaramadık…

Bir günlük uyarı grevlerinden, sessiz yürüyüşlerden, şunlardan, bunlardan bahsetmiyorum ben!

Alanlarda orgazm olmanın, cilalı sözler söyleyip halay çekmenin bir faydası yok çünkü…

Hep beraber denedik ve gördük!

Sadece senin tepki koyman da yetmiyor ayrıca, yanındakini de kucaklaman gerek!

x x x

Bunlar madalyonun bir yüzüydü, gelelim diğer yüzüne…

Bugün  Sağlık Bakanlığı çıkmış; üç tane tuzu kuru Nişantaşı hocasının derdini dert etmiş kendine!

Saat ikide mesaiden çıksınlarmış, özel hastanede çalışsınlarmış, aman kalpleri kırılmasınmış!

Vay anam vay…

x x x

Eş durumunu, performans sistemini, sağlıkta şiddeti çözemeyen “Ankara Sıhhiye Sırça Saray Ekibi” görünen o ki hocalar için tutuşmuş durumda…

Tutuşun, daha da çok tutuşun inşallah!

Kul hakkı nedir, adalet nedir, insanlık nedir, bebelerin anasız babasız büyümesi nedir, otuz yaşında bir göğüs cerrahını toprağa vermek nedir, bir asistan hekimin altıncı kattan intihar etmesi nedir, hak ettiğin diplomaların gasp edilmesi nedir, onurumuzla, gururumuzla, paramızla oynanması nedir, siz bilir misiniz?

Sırça sarayınızın yüksek duvarlarını aşamayan binlerce gönül var bu topraklarda…

Umursamadığınızı çok iyi biliyoruz…

Biz de artık sizi umursamıyoruz!

Açık ve net söylüyorum…

12 yıldır tıp denilen bu kara deliğin içerisindeyim.

And olsun ki,

Bana, meslektaşlarıma, mesai arkadaşlarıma, hemşirelerime, ebelerime, taşeron işçilerime bu zülmü çektiren Sağlık Bakanlığı’na kesinlikle ve kesinlikle hakkımı helal etmiyorum!

Çünkü benim bunu söylemeye hakkım var!

Ama siz “sırça saraylılar” hiçbir şey demeye hakkınız yok!

Sizin bir hesabınız varsa,

Unutmayın ki Allah’ın da bir hesabı var!


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Bugün Günlerden Mustafa Kemal ATATÜRK

Bir adam düşünün…

Öleli 75 yıl olsun!

O günden beri,

Ne yazsın,

Ne çizsin,

Ne de konuşsun…

Sadece ama sadece sussun…

Hiç twitter’a girmesin,

Ama orada da TT olsun…

Her olan bitene,

bir cevabı,

Her gelişmeye,

bir öngörüsü olsun…

Adı Mustafa Kemal,

Soyadı Atatürk olsun…

İnşallah mekanı Cennet,

Allah da ondan razı olsun…

Seni saygıyla,

Sevgiyle,

Ve özlemle anıyoruz…

Ruhun şad olsun!


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Herşeyi bilenlerden bıktık sanırım?

Düşünün bir kere:
Bizdeki sistemin ne kadar bozuk,
Anlayışın ne kadar kıt,
Düşüncenin ne kadar sığ olduğunu…
Hastayla anlaşamazsınız SABİM arar,
Hastaneye geç,
Hocaya ters gelirsiniz,
ceza nöbeti yazılır.
İdareyi eleştirmeye sürgün,
Kravat takmamaya disiplin cezası alırsınız…
Ceza vermeye ne de bayılırmışız?
Soruyorum size:
Hiç bu güne kadar,
“işinizi iyi yaptınız diye” takdir aldınız mı?
Hiç erken geldiniz diye,
Onurlandırıldınız mı?
Hiç “sözde sağlık yöneticilerinizi” eleştirdiniz diye,
“bu açıdan bakmamıştık” diyen,
İdarecilerle karşılaştınız mı?
Onların tek bildikleri,
eleştirmek,
kınamak
ve anlamamak oldu,
Öyle değil mi?
Bu ülke “herşeyi bilenlerden” bıktı sanırım!
x x x
Gelişmiş ülkelerde temel yönetim tarzı
İyi olanı ortaya çıkarmak,
Onu ödüllendirmek
ve topluma örnek göstermek iken,
Biz niye bu anlayışı benimseyemiyoruz?
Yanındakine ve altındakine “çok iyi iş ortaya koydun” demek,
Zor mu geliyor bizlere?
Batılı toplumlarda ahlak ve sağduyu gelişmişse,
Takdiri ön plana koyan yaklaşımdandır…
x x x
Ankara’nın sırça saraylarında oturup,
Sağlık çalışanlarının “meşru eş durumlarını” çözemeyenler,
Gayri meşru ceninlerle uğraştıkça;
Atama nakilde özel sektörde çalışan eşler umursanmayıp,
Sağlık çalışanlarının yuvaları dağıtıldıkça;
Onlardan batı usülü yönetim felsefesi beklemek,
Çölde su aramaya benzer…
İşte Dr. George’u getirmeden önce,
Ecnebi anlayışı yönetime hakim kılmazsanız,
Atatürk’ün o meşhur sözü,
cuk yerine oturur!
Onlar da
Geldikleri gibi giderler…
Yoksa şüpheniz mi vardı?