Kategoriler
Köşe Yazılarım

Mecburi Hizmet 50. Dönem’de Sona mı Erecek?

Ülkemiz, olağanüstü günler yaşıyor. Bu günleri tarih nasıl anacak, inanın kimse bilmiyor. Bilmesi de mümkün değil zaten.  Önümüzdeki süreçte ise, en ciddi tartışma konularından biri “yeni anayasa” olacak. Yeni bir anayasaya, ihtiyaç var-yok, gerekli-gereksiz; şu an benim tartışma konum değil ama bu çerçevede merak ettiğim birkaç husus var. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ülkemiz sağlık eğitim kurumlarından mezun her hekim devlet hizmet yükümlüsü, diğer bir deyişle mecburi hizmet tutsağı. Bu tutsaklığın en dramatik yanı, hekimlerin bu tutukluluğa sebep olacak hiçbir suç işlememiş olmaları. Parçalanan aileler, büyük şehirlerde kalmak için yapılan istenmeyen evlilikler ve anasız babasız büyüyen bebelerin tüm sorumlusu bu kanun.

Biz bunları söylediğimizde şöyle tepkiler alıyoruz; asker de, polis de, hakim de mecburi hizmet yapıyor. İyi de kardeşim; itirazım var!

Ben asker ve polis gibi okurken sigortalı değildim, öğrenci maaşı hiç maaş almadım! Şifa dağıtma yolunda ilerlerken, sağlık güvencem bile olmadı, tıp kitaplarıma ise kimse beş beş para saymadı!

Gelelim hakim ve savcılara. Hukuk fakültesi mezunu olup, diploması olmayan hukukçu bilmiyorum. Diplomalı hukukçulardan; hakim ya da savcı olmak isteyenler, altını çiziyorum “olmak isteyenler” mecburi hizmete tabiler. Yani isteyenler! Ancak durum biz de farklı! Biz herhangi  bir seçenek sunulmadan direk mecburi hizmete tabiyiz. Biz devlet memuru olmak istedik mi? Belki manav açacağım ya da devlette çalışmak istemiyorum? Olamaz mı? Ben devlet memuru olmayı seçmedim ki! Zorla devlet memuru yapıldım. O zaman ortada bir hukuksuzluk yok mu?

x x x

Kısacası mecburi hizmet yükümlüleri seçmedikleri bir yola sokuldular. Hayatları, aileleri ve de gelecekleri ipotek altına alındı. Bu durum hukuksuzdur. Neden?

Mevcut anayasamızdan ilerleyelim;

Madde 48 der ki “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir”

Ben bir hekim olarak dilediğim alanda çalışamıyor ve yapmadığım sözleşmeye tabi tutuluyorum. Özel teşebbüs hakkım ise kısıtlanıyor.

Madde 41 der ki “Aile Türk toplumunun temelidir. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ve uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.”

Peki, istemediğiniz bir mecburi hizmet uğruna aileleri darmaduman edilenlere ne demeli? Bunun neresi demokrasi, adalet ya da hukuk?

Ülkenin bir kısmında doktor açığı olabilir. Kabul ediyorum. Ama bunun yolu, bu insanların boynuna tasma takıp, koyun gibi istediğiniz yere sürmekten geçmemektedir. Gidin Avustralya’yı ya da Kanada’yı inceleyin. Oturmayın Ankara’da. Eğer serbest piyasa ekonomisinden bahsediyorsak, imkansız yerlere imkan götürenlere karşılığını verin.

Yeni Anayasa daha fazla demokrasi, daha fazla hürriyet başlığıyla gündeme gelecek. Peki, herkese hürriyet saçacak anayasadan, genç hekimlerin hesabına ne yansıyacak? Bu bağlamda soruyorum: 

Devlet nedir? Devlet bir toplum sözleşmesidir. Devlet neden kurulur? Devlet, bireylerin ortak çıkarlarını korumak, adaleti sağlamak ve o toprağın üzerindekileri kucaklamak için kurulur. Devlet birini kucaklar, diğerini dışlarsa ne olur?

Biri yer biri bakar kıyamet oradan kopar!

Bugün Türkiye’de genç hekimler, devletle olan toplumsal sözleşmeyi fes etmek için akıl oyunları içindeyse, bunun bir sebebi var.

Eğer biz de, bu sözleşmenin bir tarafı isek, hakkımız olan adaleti istiyoruz!

Bana ulaşın fikirlerinizi paylaşın: 


“Mecburi Hizmet 50. Dönem’de Sona mı Erecek?” için 3 yanıt

Başlık yalnızca merak uyandırıp yazıyı okutmak üzere atılmış. “ayıp kardeşim ayıp” diyorum yalnızca.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir