Kategoriler
Güncel Sağlık Bilgileri

Kilo vermenin yeni bir yolu mu bulundu?


kilo vermenin, bağırsak bakterileri, mikrobiota, zayıflama

Bağırsak bakterileri…

İkinci beyin…

Her şeyin başı ya da her şeyin sonu…

Konuya nasıl bakarsanız bakın, büyük abdestiniz hayatınıza ilişkin çok ciddi sırlar barındırıyor!

bağırsak bakterileri

Bağırsak florasının obezite hastalığından, metabolik rahatsızlıklara; bağışıklık sistemi sorunlarından, depresyona kadar pek çok konuyla ilişkili olduğu halihazırda tanımlanmış durumda.

Fakat, bağırsaklarda 100 trilyon bakteri yaşadığı düşünülürse; hangi bakterinin bu duruma yol açtığı hala ciddi bir tartışma konusu.

Harvard Tıp Fakültesi ve Brigham and Women’s Hastanesi’ndeki bilim insanları tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan çalışma yeni tartışmalar doğuracak türden.

Geçtiğimiz ay Boston’da benim de katıldığım bilimsel bir toplantıda gündeme gelen; safra asitleri – bağırsak florası ve obezite hastalığı ilişkisine dair bilimsel çalışma nihayet tamamlandı ve ortaya ilginç sonuçlar çıktı.

zayıflama

Önce kısa bir bilgi notu:

Safra sıvısı yağları sindirmemize yarayan ve safra kesesinde biriktirilip yemek sonrası bağırsaklarımıza özel bir kanal vasıtasıyla akıtılan bir maddedir.

Bağırsak mikrobiomunda ise safra sıvısını (asitlerini) yıkan özel bakteriler yaşamaktadır. Bu bakteriler tarafından salgılanan hidrolaz enzimleri metabolizma hızımız üzerinde direk rol oynamaktadır.

Peki, soru şu: Biz bu bakterilerin safra asitlerini yıkmalarını sağlayan enzimleri üretmelerini engellersek ne olur?

Cevabı basit ama açıklaması uzun: “Kilo vermemiz hızlanır!”

Gelelim detaylara:

Laboratuvar ortamında bağırsaklarında hiç bakteri olmayan kobaylar üretmek ve bu kobaylara istediğiniz türden bakteriler içeren mikrobiom (bağırsak florası) nakli yaparak etkilerini gözlemlemek mümkün.

Araştırmacılar bu şekilde bir grup kobaya safra sıvısını yıkan enzimi sentezleyebilen bakteriler içeren mikrobiom naklederken, diğer grup kobaya safra sıvısını yıkan enzimi sentezleyemeyen bakteriler nakletti.

Safra sıvısını yıkamayan bakterileri içeren kobaylar, diğer kobaylara göre daha az kilo alırken; kötü huylu kolesterol seviyelerinin de diğer kobaylara göre daha düşük olduğu görüldü. İşin bir diğer ilginç yanı ise safra sıvısını yıkamayan kobayların enerji üretmek için karbonhidratları değil yağları kullandığının tespit edilmesiydi.

İlerleyen dönemde bu mekanizmayı harekete geçiren ilaçların da geliştirilmeye başlanması bekleniyor.

Bu konuyla ilgili Harvard’dan kamuoyuna henüz yansımayan bir de kulis bilgisi ekleyim: Obezite ameliyatlarında da safra asit salınım ve emilim döngüsü değiştiği için; ameliyat sonrası dönemde değişen safra asidi döngüsünün de kilo kaybıyla ilişkili olup olmadığı; bu kadar büyük ameliyatlar yapılmadan da bu sistemin değiştirilip değiştirilmeyeceğine dair yapılan araştırmalar sürmekte.

Yenilikleri takipte kal => Instagram.com/uzm.dr.ozgurniflioglu

Uzm. Dr. Özgür Niflioğlu

Obezite – Diyabet – Tiroid Hastalıkları

İç Hastalıkları ve Fitoterapi Uzmanı

kilo vermenin

Kaynak:

A selective gut bacterial bile salt hydrolase alters host metabolism Lina Yao, Sarah Craven Seaton, Sula Ndousse-Fetter, Arijit A Adhikari, Nicholas DiBenedetto, Amir I Mina, Alexander S Banks, Lynn Bry, A Sloan Devlin  Is a corresponding author Harvard Medical School, United States; Brigham and Women’s Hospital, United States

kilo vermenin kilo vermenin kilo vermenin kilo vermenin kilo vermenin kilo vermenin kilo vermenin kilo vermenin 

bağırsak bakterileri, mikrobiota, zayıflama bağırsak bakterileri, mikrobiota, zayıflama bağırsak bakterileri, mikrobiota, zayıflama bağırsak bakterileri, mikrobiota, zayıflama bağırsak bakterileri, mikrobiota, zayıflama bağırsak bakterileri, mikrobiota, zayıflama

Kategoriler
Güncel Sağlık Bilgileri

D vitamini düzeyiniz düşükse bu hastalığa dikkat

D vitamini

d vitamini

Uzm. Dr. Özgür Niflioğlu’na konu ile ilgili soru sormak için tıklayın

D vitamini için son yılların en popüler vitamini desek herhalde yanılmış olmayız. Aslında D vitamini bu unvanı almakta haksız değil. Çünkü düşük vitamin D düzeyleri kemiklerin süngerimsi hal alıp un ufak dağılmasından, kalp hastalıklarına; kanserden, kas sağlığına kadar pek çok kronik hastalıkla yakından ilişkili.

Yüksek D vitamini düzeyi şeker hastalığı riskini azaltıyor

Yakın zamanda PLOS ONE adlı dergide online yayınlanan yeni bir çalışma; yüksek vitamin D düzeyinin, düşük diyabet (şeker) hastalığı riski ile ilişkisini göstermesi bakımından oldukça kıymetli.

Çalışmaya kimler dahil edilmiş?

Ortalama yaşı yetmiş dört olan dokuz yüz yaşlı bireyin on iki yıl boyunca takip edildiği bilimsel çalışmada; doktorlar polikliniğe başvuran hastaların D vitamini düzeylerini ve açlık kan şekerlerini her görüşmede not etmiş.

Ortaya çıkan sonuç ise çok şaşırtıcı:

Vitamin D düzeyi 30 ng/ml veya daha fazla olanlarda diyabet gelişme riski; bu düzeyi 30 ng/ml altında olanlara göre üçte bir,

Vitamin D düzeyi 50 ng/ml veya daha fazla olanlarda diyabet gelişme riski; bu düzeyi 30 ng/ml altında olanlara göre beşte bir düzeyinde olduğu tespit edilmiş.

Kısacası D vitamini düzeyleri yükseldikçe bireylerde daha az diyabet geliştiği tespit edilmiş.

Bu çalışmaya alınan bireylere vitamin D takviyesi yapılmadığının ve bu çalışmanın sadece gözlemsel bir çalışma olduğunun da altını çizmekte de fayda var.

D vitamini düzeyini yükseltmek için ne yapalım?

Sonuç olarak vitamin D takviyesinin- tabi ki doktor kontrolünde- ailesinde diyabet riski olan bireylerde yeni diyabet gelişimini azaltması bakımından önemli olduğunu unutmamak lazım.

Vitamin D normal düzeyi nedir?

Bu vitaminin normal değerleri dediğimizde ise ülkeden ülkeye, hastaneden hastaneye laboratuvar değerlerine ilişkin farklılıklarla karşılaşabiliyoruz. Bu karmaşayı çözme adına halihazırda yeni çalışmalar sürmekte. ABD ve İngiltere’deki pek çok laboratuvar bu vitaminin normal değeri olarak 50 ng/mL üzeri değerleri kabul ediyor.

Vitamin D içeren besinler neler?

Besin AdıMiktarıİçerdiği D Vitamini Düzeyi (IU)
Somon (pembe, pişmiş)85 gram444 IU
Konserve Ton Balığı (Yağı Süzülmüş)  85 gram229 IU
Konserve Sardalya (Yağı Süzülmüş)   85 gram165 IU
Yağsız Süt     226 gram116 IU
Portakal suyu       226 gram100 IU
Yumurta (bütün, pişmiş ve çırpılmış)1 büyük 44 IU
Kaşar peyniri  28 gram7 IU
Yoğurt   225 gram5 IU
Bazı D vitamini Kaynakları; USDA Ulusal Besin Veri Tabanı

Kaynak:

Plasma 25-hydroxyvitamin D concentration and risk of type 2 diabetes and pre-diabetes: 12-year cohort study Sue K. Park, Cedric F. Garland , Edward D. Gorham, Luke BuDoff, Elizabeth Barrett-Connor

Sorularınız için:

Instagram.com/uzm.dr.ozgurniflioglu

Uzm. Dr. Özgür Niflioğlu

Obezite – Diyabet – Tiroid Hastalıkları

Sağlıklı Yaşam Danışmanlığı

Kategoriler
Güncel Sağlık Bilgileri

Neden sivrisinekler sürekli seni ısırıyor?

Hava sıcak değil, çok sıcak!

Zaten zar zor uyuyorsun, tam uykuya daldım derken inanılmaz bir kaşıntı ile uyanıyorsun. Tek başına yatıyorsan sorun değil ama yanında yatan kişi fosur fosur uykusuna devam ederken insan sormadan edemiyor; neden bu sivrisinekler onu değil, beni ısırıyor?

Bütün bir kış boyunca yaz tatilinin gelmesi için bekledik, yazlık kıyafetlerimizi çıkardık, güneş gözlüklerimizi taktık… Her şey çok güzel giderken gecenin köründe bir sinek tarafından ısırıldık!

Uykunun en derin noktasında kaşıntı ile uyanmak başımıza gelebilecek en kötü yaz felaketlerinden biri olmasa da uykumuzun bölünmesi hepimiz için yeterince sinir bozucu olabiliyor.

Peki, bu sivrisineklerin neden onu değil seni ısırıyor?

Atletiksen yandın

Yapılan araştırmalar sivrisineklerin atletik kişileri sedanter olanlara göre daha çok tercih ettiğini tespit etmiş. Kandaki laktik asit miktarı artışı ile ilişkilendirilen bu durum, özellikle sık egzersiz yapanların saldırıya maruz kaldıklarını gösteriyor.

Terliyorsanız başınız belada

Ter kokunuz sivrisinekler için oldukça çekici geliyor. Bir de bunun üzerine kokulu sabun ya da parfüm kullanıyorsanız, sivrisineklerin gece atıştırması için biçilmiş kaftansınız!

Gebeler de tehlikede

Hamile bireylerin karbondioksit salınımları fazla olduğu için, sivrisinekler tarafından daha çok ısırılıyor. Eşiniz fosur fosur uyurken sinekler sizi seçtiyse, bu eşinizin suçu değil; bilesiniz J

Alkol tüketimi

Alkol tüketenlerin metabolizması daha hızlı çalışmaya başlıyor ve bu bireyler daha fazla karbondioksit üretir hale geliyor. Gebelerde olduğu gibi alkol alanlar da sivrisinekler tarafından daha çok tercih edilir kişiler haline geliyor. Bu sebeple yaz aylarında sinekler tarafından hedef olmak istemiyorsanız, alkol tüketmemeye özen gösterin.

Kan grubunuz 0 ise size rahat yok

Yine yapılan araştırmalar göstermiş ki kan grubu sıfır olan kişiler sivrisinekler tarafından daha çok tercih ediliyor.

Peki, çözüm ne?

Daha fazla duş yapın, doğal limonlu veya kokusuz sabunlar kullanın!

Cibinlik kullanın, pencerelerinize sineklik takın.

Sarımsak, soğan ve biber tüketin. Akşam yemeğinde yenecek sarımsak, soğan ve biber; tüm gece sizi sineklerden koruyabilir. Tabi sarımsak sadece sinekleri değil, eşinizi de kaçırabilir unutmayın!

Gelelim şimdi konunun en önemli kısmına!

Ben bunlarla uğraşmam alırım spreyi sıkarım çocuğuma – vücuduma diyorsanız; yazının bundan sonraki kısmını dikkatle okumalısınız!

Çünkü eğer aşağıdaki kimyasallardan birini içeren sinek kovucu sprey kullanıyorsanız hayatınız tehlikede demektir, bilesiniz.

DEET yani (N,N-diethyl-meta-toluamide);

230 farklı üründe bulunan bu maddenin laboratuvar ortamında kobaylar üzerinde yapılan deneylerde beyin hücrelerini öldürdüğünü gösterilmiştir. Özellikle çocuklarınızı beyin gelişimleri sürdüğü için onları bu maddelerden uzak tutun.

Permethrin

Permethrin akciğer kanseri, karaciğer kanseri, bağışıklık sistemi sorunları ve kromozomal bozulmalara yol açabilen oldukça zararlı bir nörotoksindir (sinir zehiri). Bu nörotoksin ayrıca akvaryum balıkları, arılar ve evdeki kediler için de oldukça zararlıdır.

Peki, bu işin doğal bir yolu var mı derseniz; evet var!

Kendi sinek kovucu spreyinizi yapın!

Küçük bir sprey şişesi alın (mümkünse cam olsun); içinde 50 ml Limon yaprağı yağı, 50 ml citronella yağı, 50 ml okaliptüs yağı, 50 ml nane yağı ve 50 ml vanilya yağını karıştırın; gece yatmadan önce açıkta kalan yerlerine azar azar sıkıp parmağınızla yayın.

Her şeye rağmen sinekler sizi ısırdı, peki şimdi ne yapmalıyız?

Aloe vera

Aloe vera 130 aktif bileşen ve 34 amino asit içeren hem cildinizi güzelleştiren hem de sinek ısırıklarına iyi gelen bir doğal bitkidir.

Tarçın yağı

Sinek ısırıklarını tedavi etmesinin yanında antibakteriyel ve antifungal (mantar karşıtı) etkileri bulunmaktadır.

Lavanta yağı

Hem sinek ısırıklarına iyi gelir hem de antimikrobiyaldır.

Salatalık

Şişliği alır acıyı azaltır.

Limon

Limon yağının antibakteriyel ve kaşıntı önleyici etkisi vardır. Suyu değil, yağı dikkat!

Tea tree oil

Kesikler, yanıklar, cilt enfeksiyonlarının tedavisinde olduğu kadar sinek ısırıklarında da etkilidir.

Nane yağı

Hem ısıyı hem kaşıntıyı alır hem de geçici bir rahatlama sağlayarak kaşınmanızı önler.

Sivrisineksiz, derin uykulu ve serin yaz geceleri dilerim…

instagram.com/ozgurniflioglu

Uzm. Dr. Özgür Niflioğlu

Obezite – Diyabet – Tiroid Hastalıkları ve Sağlıklı Yaşam

sivrisinek

Kategoriler
Güncel Sağlık Bilgileri

Ramazanda nasıl beslenmeliyiz? Dr. Niflioğlu uyardı

Ramazanda nasıl beslenmeliyiz?

Ramazan ayı bu sene de yaz mevsimine denk geliyor. Peki, Ramazan ayını kilo almadan geçirmek için neler yapmalıyız, iftarda ve sahurda nelere dikkat etmeliyiz?

İftarda Hafif Yiyecekleri Tercih Edin!
Sahurda Tıka Basa Yemeyin!

Ramazan diyeti önerileri – 1

Sağlıklı bir sahur, sağlıklı bir iftardan başlar. Oruç süresini sağlıklı bir şekilde geçirmek için iftarda hafif yiyecekleri tercih edin. Yaz mevsimi dolayısıyla hava sıcaklıkları yüksek seyredeceğinden, oruç tutanlar ciddi anlamda “insensible” yani fark edilmeyen su kaybı yaşayacaktır.

Bu sebeple iftar anında ciddi bir susuzluk hissedilecektir. Ancak günlük iki litreye yakın su ihtiyacını bir anda üst üste bardak bardak su içerek karşılamak yerine sahura doğru ikiye bölerek tüketmek, özellikle de iftardan sonra su ihtiyacını karşılamak metabolizmanın normal işleyişi açısından daha faydalı olacaktır.

Sindirim Sistemi Rahat Bir Nefes Alacak!

Ramazan diyeti önerileri – 2

Orucun sağlığa olumlu etkilerini gösteren çok sayıda bilimsel araştırma mevcuttur. Barsakların neredeyse bir ay süreyle dinlendirilmesi vücudun yenilenmesi ve detoksifiye olması  (temizlenmesi)  için uygun bir fırsat olacaktır.

Hatalı İftar Kilo Aldırır!

Ramazan diyeti önerileri – 3

Günlerin uzaması sebebiyle yaşanacak uzun açlık dönemleri iftarda kriz tarzında ani ve hızlı yeme ataklarına sebep olabilir. Bu noktada iftarda yapılacak en büyük hata, enerjisi yüksek besinleri bir anda ve çok miktarda tüketmek olacaktır. Vücudun bu enerji şokuna cevabı fazla miktardaki şekeri yağ olarak depolama yani şişmanlamadır.

Bu sebeple iftar sırasında dikkat edilecek en önemli husus yemeklerin yavaş yavaş yenmesi ve düşük kalorili gıdalarla orucun açılmasıdır. İftardan sonra vücudu yormadan gerçekleştirilecek fiziksel aktiviteler özellikle de düşük hızda yürüyüş sindirime yardımcı olacaktır.

Ramazanda iftarı nasıl açmalıyız?

Ramazan diyeti önerileri – 4

Metabolizma uzun bir süre aç kalacağından bir anda glisemik (şeker) indeksi yüksek yiyeceklerle orucun açılması kalp damar sağlığı açısından risklidir. Bu sebeple oruç mümkün olduğunca hafif yiyeceklerle açılmalı, mümkünse orucu açarken geleneksel çorbalardan faydalanılmalı ve kahvaltılıklar tüketilmelidir.

Pirinç pilavı yerine bulgur pilavı, beyaz ekmek yerine buğday rüşeyminden zengin tam buğday ekmeği, normal makarna yerine kepekli makarna ve bol miktarda yeşillik içeren salata sağlıklı bir iftar için uygun bir tercih olabilir.

Ramazanda sahurda ne yemeliyiz?

Ramazan diyeti önerileri – 5

Sahurda fazla yemek yenildiğinde gün boyunca aç kalınmayacağı ve orucun sorunsuz geçeceğine yönelik hatalı bir inanış söz konusudur. Çok yemek yemek vücudu tok tutmayacağı gibi gün boyunca duyulacak açlık hissini arttıracak ve fazla kilo alımına sebep olacaktır. Gün boyu susuzluk hissi yaşamamak için tuzlu yiyeceklerden kaçınmak (özellikle sarımsak, soğan, sucuk, pastırma vb.), gün boyu tok tutması için de proteinden zengin yiyeceklerle (örneğin yumurta) beslenmek doğru bir yaklaşım olacaktır.

Kabızlığa Dikkat!

Ramazan diyeti önerileri – 6

Gün boyunca su alınmayacak olması ve barsak düzenindeki değişiklikler kabızlığa davetiye çıkaracağından iftar ve sahur öğünlerine lifli gıdaların eklenmesi bu şikâyetlerin yaşanmaması için hayati öneme sahip olacaktır. Bu sebeple iftar ve sahurda sebze, bakliyat, kepek, tahıl ve buğday rüşeyminden zengin besinlerin tüketilmesi, ara öğünlerde incir, fındık, badem gibi kuru yemişlerle meyve kurularının atıştırılması kabızlığın önlenmesi açısından yararlı olacaktır.

Uzm. Dr. Özgür Niflioğlu

instagram.com/ozgurniflioglu

ramazanda nasıl beslenmeliyiz

Kategoriler
Güncel Sağlık Bilgileri YouTube

Omega-3 efsanesinin sonu mu geldi?

Omega-3 efsanesinin sonu mu geldi?

Omega-3 efsanesinin sonu mu geldi?

Geçen hafta Amerikan Tıp Birliği Kardiyoloji dergisinde yayınlanan makale bu takviyeler ile ilgili yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi. On büyük omega-3 çalışmasının genel istatistiki değerlendirmesi ile yapılan bilimsel meta-analiz; daha önce vasküler hastalığı olanlarda Omega-3 kullanımının hiçbir işe yaramadığını ortaya koydu.

Amerikalı doktorlar çalışmaya şu basit soru ile başladılar:

Deniz kaynaklı omega-3 takviyeleri, kardiyovasküler hastalık riski yüksek olan bireylerde; ölümcül ya da ölümcül olmayan koroner arter hastalığını önlemede etkili mi?

Peki, bu çalışma (Meta – analize) nasıl tasarlandı, kimler dahil edildi?

Omega – 3 ile ilgili yapılan 10 büyük bilimsel çalışmanın verileri toplandı ve bu çalışmalar kapsamında; 4,4 yıl süreyle deniz kaynaklı omega-3 takviyesi aldığını belirten ve daha önce koroner arter hastalığı vb. major vasküler rahatsızlıkları olan 77917 kişi üzerinde istatistiki analiz yapıldı. Yapılan değerlendirmeler sonucunda çalışmaya alınan bireylerde koroner arter hastalığı ya da herhangi bir vasküler hastalıkla ilişkili bir azalma olmadığı gözlenmedi.

Bu çalışma neden önemli?

Hali hazırda pek çok tıbbi kılavuz, koroner arter hastalığı ya da major vasküler hastalığı olanlarda, deniz kaynaklı omega – 3 yağ asidi kullanımını yeni koroner arter hastalıkların ya major vasküler hastalıkların ortaya çıkmaması için önermekteydi. Fakat bu alanda yapılan çalışmalar birbiri ile çelişiyordu. Bu çalışma ile birbirinden farklı ama aynı amaçlı yapılan çalışmalara bir genel bakış imkanı sunuldu.

Ne bulundu ve bu gelişmeler ne anlama geliyor?

Bu çalışma kardiyovasküler hastalık riski yüksek olan bireylerin omega – 3 takviyesi alması gerektiğine ilişkin bilimsel kanıtların geçerli olmadığını ortaya koydu. Bu arada, yapılan bu çalışmanın herhangi bir damarsal rahatsızlığı olmayanlarda omega-3 kullanımı ile ilgili olmadığının altını çizmekte fayda var. Bu konudaki bilimsel çalışmalar ise hali hazırda sürmekte. Yani yakında omega – 3’ün gerçekten koruyucu olup olmadığını da net bir şekilde öğreneceğiz.

Kısaca:

Koroner arter hastalığınız varsa ve size bu takviyeyi kullanmanız önerilmişse bunun artık bilimsel olarak hiçbir anlamı ve faydası yok!

Omega-3 Nedir?

Doymamış yağ asitleri grubuna dahil olan yağ asitleridir ve insan vücudu tarafından üretilemez, bu yüzden dışarıdan alınması gerekir. Badem, fındık, keten tohumu, somon , uskumru gibi gıdalarda bulunan esansiyel bir yağ asididir.

Kaynak: Associations of Omega-3 Fatty Acid Supplement Use With Cardiovascular Disease RisksMeta-analysis of 10 Trials Involving 77 917 Individuals

omega-3

 

 

 

 

 

 

 

 

Instagram’dan takipte kalın:

instagram.com/ozgurniflioglu

Uzm. Dr. Özgür Niflioğlu

Obezite – Diyabet – Tiroid ve Sağlıklı Yaşam Danışmanlığı

İç Hastalıkları ve Fitoterapi Uzmanı