Kategoriler
Köşe Yazılarım

Adadaki tek doktor*!

*Gerçek bir hikayedir…

Uzo, çipra, roka…

Sakın adını sormayın…

100 kişi var o adada,

Bir de aile hekimi var…

Hepi topu o kadar!

 

Cumartesi nöbeti,

Hasta şiddeti,

Uyuz başhekimi,

Hatta mesai saati bile yok orada!

Ciddi ciddi sordum,

Valla billa yok dediler…

Ege’nin mavi ve berrak sularında tutulan taze çipralar,

Çalılıklarla tutuşturulan ateşte ağır ağır pişerken;

Ada halkının ahşap sofralarına salkım salkım üzümlerden dökülen uzo,

Dağ keçilerinin sütüyle mayalanan beyaz peynirle buluşuyor sokaklarda…

 

Adanın tek bankamatiği bazen çalışıyor bazen çalışmıyor…

İnternet ise bir gidip bir geliyor,

Paranın kağıttan sayıldığı ortamda,

Her şey deftere yazılıyor,

Kahveci lokantacıya frappe,

Lokantacı kahveciye musakka,

Doktor cümlesine şifa saçarken,

Takılıp gidiyorlar bir arada…

 

Öyle kronik hastalık filan da yok hani!

Omega’dan damarlar,

Hareketten kilolar,

Temiz havadan kafalar,

Mis gibi…

Hani Orhan Veli der ya:

Hava bedava, su bedava, ekmek bedava;

İşte böyle bir ortamda,

Yunanistan Euro’da kalmış kalmamış,

Borçlar varmış yokmuş,

O adada kimin umurunda?

Yiyecekleri bir topan ekmek,

Taze balık ve içecekleri uzo değil mi bir bağlamda?

Kısacası uzo, çipra, roka yeter,

Yunanistan’ın mutlu olmak isteyen halkına,

O ada hep 100 kişi,

Adı da bizde saklı kalsın,

Parayla saadet olmayacağına,

Umarım bir gün tüm insanlık inansın!

İlla gideceniz değil mi?

Hayır söylemicem 🙂

*Olayın geçtiği ada tamamen gerçektir ve Türkiye’nin dibindedir.


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Bize artık dokunmayın!

Okuyacaklarınız sizi rahatsız edebilir,

Lakin gerçeklerin ta kendisidir:

x x x

Sen hiç ortalık bombok kokarken hamburger yedin mi?

Sen hiç kanlı sedye üzerinde iftar ettin mi?

Sen hiç sümüklü bir çocuğun tertemiz ellerinin bulaştığı gofretini,

Onun mutluluğu ile ikiye bölerek pay ettin mi?

Ben yaptım,

Biz yaptık,

Ve yapıyoruz…

Hemen hemen her gün,

Her gece,

Türkiye’nin her bir kilometrekaresinde,

Havada, karada ve hatta denizde;

Sırf Türkiye rahat uyusun diye,

Uyumuyor,

Sağlık hizmeti getiriyoruz…

Ve bunu birileri oy alsın diye değil,

İşimizi sevdiğimiz için yapıyoruz…

Doktoru, Hemşiresi, ATT’si, Paramediği, Sağlık Memuru, Teknisyeni ve 112 Şöförleri ile,

Bizler kocaman bir aileyiz…

Ambulansta lahmacun yiyen o güzel insanları,

Üç beş basın mensubunun sözüm ona atlatma haberine yedirmeyiz!

Kirli ellerinizi çekin üzerimizden,

Yüreğiniz yetiyorsa,

Battığınız tatlı su havuzlarınızdan çıkın,

Adam gibi gazetecilik yapın da,

Bu ülkeyi yolsuzluk ve hırsızlık bataklığından kurtarın!

Sonra da gelin,

Halkın gazetecisi olarak,

Ambulansta iftara katılın;

Görün bakın,

Yediğiniz lokma,

Size nasıl da helal gelecek,

Bize artık dokunmayın!


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Bu kelimeler tanıdık mı?

Bu kelimeler tanıdık mı?

Yıldırma?

Cana kıyma?

Malı yakıp yıkma?

Korkutma?

Hemen her gün yaşanan sağlıkta şiddet olaylarının “basit” karşılıkları gibi olan bu kelimeler, aslında Türk Dil Kurumu sözlüğüne Terör yazınca karşımıza çıkan ifadeler…

Aslında yaşadığımız acı gerçekler;

Bir nevi teröristlerce düzenlenen,

Hayatı kast eden korkunç eylemler…

Doktor öldürme,

Kapı kırma,

Telefonla tehdit etme,

Mesleki yıldırı ve diğerleri…

O halde gelin sağlıkta şiddeti terörle mücadele kapsamına alalım…

Gelin teröristleri terör eylemleri sırasında hemen tutuklayalım,

Gelin son dört yılda yitirdiğimiz üç fidanın,

Yani Dr. Melike, Kamil, ve Ersin Arslan’ın ruhlarının hatırına,

Sağlıkta şiddeti,

Terör kapsamına alalım…

Bakanlar Kurulu’nun 5 dakikasını almaz,

Ama yapılmazsa,

Hayattan bir doktoru daha alabilir…

 


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Endişem bundandır…

Belki size ilginç gelecek ama

Ben gerçekten kimin kimle hangi koalisyonu kuracak hiç merak etmiyorum.

Merak ettiğim tek bir şey var, o da şu:

“Adam akıllı sağlıkta şiddet yasasını kimin çıkaracağı ve bu onurlu adımı hangi Sağlık Bakanı’nın atacağı…”

Umudum yok ama inancım var.

Adaletin yok olduğu,

Caydırıcı yasaların yazılmadığı bir ortamda,

Sırf popülizm ve oy uğruna,

Hekimlerin peşkeş çekilmesi,

Ve sırf bu yüzden,

Son dört yılda üç fidan yitirmemize rağmen,

Ele avuca dokunur bir noktaya gelinmemesi,

Gerçekten üzüntü verici…

x x x

Dr. Ersin, Dr. Melike, Dr. Kamil…

Ya bir sonraki?

Bu satırları okuyanlardan birinin,

On iki gün sonra öldürülmeyeceğini kim garanti edebilir?

x x x

Adaleti istiyoruz,

Vermiyorlar!

Yolunu gösteriyoruz;

Gelmiyorlar!

Toplanalım diyoruz;

Çareyi şaşalı toplantılarda,

Şakşakçı bürokratlarla dolu salonlar kurmakta buluyorlar!

Millete de bunu “şifa vefa” diye,

Hap niyetine sunuyorlar…

Bir de hiç kuşkusuz;

Yıpranma hakkını yok sayıyorlar!

x x x

Belki de esas meseleyi Pascal’ın diliyle şöyle özetlemek gerekir:

Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur,

En güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır.

Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim.

Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur,

Çünkü kötü insanlar her zaman vardır.

Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır.

Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek;

Bunu yapabilmek içinde adil olanın güçlü,

Güçlü olanın ise adil olması gerekir.

Adalet tartışmaya açıktır.

Güç ise ilk başta tartışılmaz biçimde anlaşılır.

Bu nedenle gücü adalete veremedik,

Çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti.

Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık.

x x x

Demem o dur ki;

Madem sağlıkta şiddet yasası çıkarılmıyor,

ve koruma altına alınmıyoruz;

Gelin gereğini biz yapalım…

Hakkımız olan yasayı gidip Meclis’ten biz çıkartalım;

Hekim hareketi olarak biz hazırız,

Ya siz?

Yaşam hakkınızı savunmaya,

Öldürülmeden hekimlik yapmaya,

Var mısınız?


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Çok samimi bir soru soracağım:

Türkiye’deki en iyi ortaokul ve lise eğitimini,

anadolu liselerinde,

fen liselerinde aldık,

bizlere profesyonel düzeyde 2 dil öğretildi,

aldığımız eğitimin üzerine,

Türkiye’nin en iyi üniversitelerine yerleştik.

Birçok arkadaşımız yurt dışında kelimenin tam anlamıyla “havada” kapıldı.

Peki merak ediyorum,

bu ülkeyi neden bizim gibiler yönetmiyor?