Kategoriler
Köşe Yazılarım

Lafı Nereye Bağlayacağım…

Hastanemiz kütüphanesinde ders çalışıyordum. Beş dakika ara vermeye karar verdim. Her zaman çay – kahve aldığımız kantinin tezgah kısmında iki kıdemli uzman adayı hekim arkadaşımı gördüm. Selam verdim. Selamımı almadılar. Şaşırdım; ne olduğunu anlamadım. Sonra bir de baktım ki bizim “kantinci amca” yerde iki seksen yatıyor.

Tezgah tarafına geçtim. Kalbinin durduğunu anlayan arkadaşlarım kalp masajına başladılar. Biri kardiyoloji biri dahiliye uzmanı adayıydı. Kıdemliydiler. “Kantinci Amca” ne kadar da şanslı diye düşündüm. İşinin ehli iki kişi müdahale ediyordu. Ben de yardım etmeye başladım. Kalbi iki kez daha durdu ve iki kez daha çalıştı.

Ölen birinin canlanması ne kadar da güzeldi.

O şekilde “onu” yoğun bakıma götürdük.

Sonrasını bilmiyorum.

***

Ve bugün 19 Ekim 2011 saat 08.00

Bir haberle irkildim. 24 şehit. 24 hayat. 24 genç.

Birilerini diriltmek için sen o kadar uğraş didin canını dişine tak.

Birileri gelsin 24 genci sorgusuz, sualsiz alsın gitsin.

Yaşama şansı vermeden.

***

Hani bir laf vardır ya.

“Birinin özgürlüğü, diğerinin özgürlüğünün başladığı yerde biter” der. O aklıma geldi.

Sustum.

Bugün mecliste teröre savaş diyenlere bir çift sözüm var.

Umarım hiçbirimiz görmeyiz ama…

Savaşı gördüğünüz gün, terörü arar olacaksınız.

Güzel günler Türkiye’nin olsun (!)


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Meme Kanserine karşı dikkatli olun!

Kansere bağlı ölüm sıklığı ülkemizde her geçen gün katlanarak artıyor. Meme kanseri de bu artışa en çok sebep olan hastalıklardan biri. Türkiye’de Kalp hastalıklarından sonra en sık ölüm nedeni  “Meme Kanseri”.  Bu soruna farkındalığı arttırmak için, Sağlık Bakanlığı Ekim ayını “Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı” olarak belirledi.

Kanser erken teşhis tarama ve eğitim merkezlerinde (KETEM) tamamen ÜCRETSİZ bir şekilde kendinize kanser taraması yaptırabilirsiniz. Unutmayın erken teşhis hayat kurtarır !

Size en yakın KETEM merkezlerini öğrenmek için tıklayın!

Kendi kendine meme muayanesi nasıl yapılır ?

https://youtu.be/Qw6NyaedN78

Kategoriler
Köşe Yazılarım

Doğum günümü kutlayan tüm dostlarıma (!)

Öncelikle yazının sonunda bir sürprizim var haberiniz olsun 🙂

***

Dünyaya geldik, gidiyoruz…

Doğmak güzel şey, mutlu şey, umutlu şey…

***

Hayat inşallah, bizlere, sizlerle o kadar güzel işler yapma fırsatını verir ki;

Bu dünyadan göçüp gidince de, bir o kadar güzel ve mutlu hatırlanırız.

Çünkü yaşam su gibi, hızlı geçiyor. Nereden mi biliyorum?

Yaşıyorum, görüyorum…

***

Sayısız doğum, sayısız ölüm gördüm.

Hayata gelenlerin minicik ellerini, veda edenlerin yaşlı ellerini tuttum.

Ve şunu gördüm, insan doğunca kendi, ölünce yakınları ağlıyor,

Kısacası şu fani dünyaya geliş de, gidiş de bir o kadar dertli.

O yüzden siz, siz olun, aldığınız nefeste, yediğiniz yemekte, içtiğiniz suda mutlu olun.

Bir de sağlıklı iseniz demeyin keyfinize…

***

Mutluluk içinizde, mutluluk sizinle, mutluluk sizlerle…

Hiçbir şeyi kafanıza takmayın!

Sevgiyle kalın, esen kalın (!)

Hepinize en içten teşekkürlerimle…

Sizlere bir Neşat Ertaş şarkısı hediye ediyorum.

 

bir anadan dünyadan gelen yolcu

görüp de dünyaya gönül verdin mi

kimi büyük kimi böcek kimi kul

bunlar neden nedenini sordun mu

insandan doğanlar insan olurlar

hayvandan doğanlar hayvan olurlar

hepisi de bu dünyaya gelirler

ana hakkı sen bu sırra erdin mi

vade tekmil olup ömrüm dolmadan

emanetçi emaneti almadan

ömrünün bağının gülü solmadan

varıp bir cananda karar kıldın mı

garip bülbül gibi feryat ederiz

cahiller elinde küskün kederiz

hep yolcuyuz böyle geldik gideriz

dünya senin vatanın mı yurdun mu


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Adalet bunun neresinde?

Hekimlik, Doktorluk ve Hekim Öğretmenliği-2 

Tıp fakültesinde geçen altı yılın sonunda, mezun olan her hekimin anladığı acı bir gerçek var: henüz doktor olamadığı.

Ya da doktor olduğu, ancak öyle kabul kabul edilmediği…

Halk, normal vatandaşı üniversite – üniversite mezunu değil diye ayırırken; hekimlerin bitirdiği altı yılı bir anda hiçe sayması gerçekten anlaşılır bir durum değil.

Dünyanın en zor eğitim sürecinin, bu kadar değersiz görüldüğü başka bir ülke ne yazık ki yok.

Kategoriler
Köşe Yazılarım

Hekimlerin de “O Şey” ‘e ihtiyacı var (!)

Şimdi durup “o şey” (!) ne diye merak edenler, hayal kurmayı bıraksınlar lütfen.

Bu akşam iş çıkışında, patoloji bölümünde kıdemli asistan olan bir arkadaşımla otoparkta karşılaştım. Açıkçası yolda yalpalıyordu.

Hayırdır neyin var diye sordum (!)

Sen misin soran.

Aldığım cevap gerçekten içler acısıydı.

Tüm gün formal, etanol ve benzeri uçucu maddeleri, işi gereği “çeken” (!) kıymetli arkadaşım, mesai sonunda kafayı bulmuştu (!)

Tamam, olayı dramatik hale getirdim, kabul ediyorum…

Ama en azından buna yakın bir durumu vardı.

***

Sonra da düşündüm ki çalışma şartlarımızı denetleyen bir mekanizma, çalışma ortamlarımızda yok.

Hepimiz hekimiz ya, bize bir şey olmaz düşüncesindeyiz(!)

Aslında öyle şeyler oluyor ki!

Ameliyat sırasında eline HIV (+) hastanın iğnesi batıyor, koşa koşa intaniyeye gidiyor…

Radyoloji ve kardiyolojide sabahtan akşama kadar radyasyon alınıyor, kimsenin umrunda olmuyor;

Bir aylık şua izinleri, yıllık izin içerisinde kaynayıp gidiyor (!)

Birileri(!) kanunlarla verilen hakları görmezden gelip şuayı kendi belirliyor.

33 saat nöbet,

Acil serviste hekimin uğradığı şiddet,

Klinik içerisinde kimi zaman hekimlerin başına gelen mobbing,

Başvurabileceğimiz hiçbir yer yok farkında mısınız?

***

Hastalar bile hatamız karşılığında bizden tazminat isteyebiliyorken,

Bizlerin hiç bir şeye hakkı yok (!)

Ama en azından “o şeye” (!) ihtiyacı var.

O şey ne mi?

İşyeri hekimi (!)

Hekimin de hekime ihtiyacı var.

Çalışma şartlarımızın da bir şekilde denetlenmeye (!)