Kategoriler
Köşe Yazılarım

Var mı başka bir arzunuz?

Bir şehir düşünün,

Uygarlığın, gelişmişliğin ve hoşgörünün merkezi olsun.

Bir şehir düşünün,

Homeros, körfezine akan suların kıyısında, şiirler yazsın.

Bir şehir düşünün ki,

Büyük İskender, sabahına uyandığı bu şehre aşık olsun.

Bir şehir düşünün, adı İzmir olsun…

Aradan iki bin yıl geçsin, birileri gelsin, ortalığı yıksın döksün, sonra da yapamadık desin.

Ne ala memleket!

x x x

Derenin altından metroyu geçiremesin.

Daha da kötüsü bunları hesap etmesin.

Her yeri kazsın, delik deşik etsin, ulaşımı imkansız kılsın…

Sonra da birileri bize para göndermiyor desin.

İyi bahane, ama artık yeter.

Cidden yeter.

İzmirli doydu bu “martavallara”.

Bu yapılanlar mühendislik ise eğer…

Yazıklar olsun diyorum.

Benim bildiğim mühendislik: Planlamadır, tetkiktir, hazırlıktır, ileri zekadır.

Öyle işin ortasında, biz bunu düşünemedik değildir yani.

x x x

Ve, İzmir’in de birçok kaliteli mühendisi vardır, bilgimiz dahilindedir.

Sorulmuş mudur, kendilerine işte onu bilmiyoruz!

x x x

Şimdi anlıyorum ki, sorun parada değil, “akılda”.

Planlamada, tetkikte, uygulamada.

Olan İzmirliye oldu bu arada.

Toz, toprak, çamur; hepsi bir arada!

Var mı başka bir arzunuz?

İzmirli’in var;

“İzmirli başka proje istemiyor”

xxx


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Duyduk duymadık demeyin, doktorlar çok para kazanıyor!

Benim naçizane bir itirazım var.

Ne mi?

Buyrun anlatayım…

xxx

Nöbet sonrası evin anahtarını, kapının arkasında unuttunuz diyelim,

çilingir’e kapı açtırmanın bedeli 20 TL!

Kategoriler
Köşe Yazılarım

Hekimlik Nereye Gidiyor?

Değişen dünya ve gelişen teknoloji, hekimlik pratiğini de kökten etkilemiş durumda. Batı anadolu topraklarında, “asklepion” adı verilen tababet merkezlerinde başlayan “telkin” temelli hekimlikten günümüzde eser yok. Cepte taşınan ultrasonla ya da çoğu kez dokunmadan yapılan ve hastayı “meta1” haline getiren hekimlik pratiğinden de hastalar ne kadar memnun o da ayrı mesele. 

Asklepion’dan bahsetmişken hatırlatmakta fayda var. En büyük nekropoller asklepion girişlerinde yer alırmış. Çünkü iyileşmeyeceğine inanan ya da inanılan hastalar hastanelere alınmazmış (!). Günümüzdeki pasif ötenazi ya da “kendi isteğiyle taburcu edilme telkininin (!)” temelinde bu düşüncenin yattığını söylemek çok da iddialı olmayabilir. 

Antik çağdan günümüze yaşanan gelişmeleri göz önüne aldığımızda, geleceği öngörmek bir o kadar zor oluyor. Ancak teknolojideki ilerlemeden, hastaların ne kadar mutlu olduğu, gerçekten tartışılmaya değer bir konu. 

“Yayılmaya değer fikirler” başlığı ile yayın yapan A.B.D. kaynaklı bir web sitesinde, Dr. Abraham Verghese’nin klişe olmuş konuşması bu konuda oldukça yol gösterici. Verghese’ye göre “meta” haline gelen, laboratuar verileri ile birlikte bilgisayar ekranından değerlendirilen hastalar, dokunulmamaktan ve dinlenmemekten çok şikayetçi. Türkiye’de ise durum biraz farklı olabilir; belki de bir araştırma yapsak, hekimlerin dokunmaya ve dinlemeye fırsat bulamamaktan şikayetçi olduğunu görebiliriz (!) 

Bilişim dünyası şu an en çok “yapay zeka” üzerine çalışıyor. Japon otomotiv sektörünün “Asimo” adlı robotla bu kadar uğraşmasının, IBM’in insanlarla satranç oynayan yazılımlar geliştirmesinin altında da bu mantık yatıyor. Birgün verdiğiniz idrar tahliline karışan epitel hücrenizdeki “DNA’nızdan” evrensel veritabanına ulaşılıp, babanızın adını söylemek bile mümkün olacak. Makineler belki de yüzde yüz doğrulukta tanı koyacak. Ama hastalar mutlu olacak mı?


Kategoriler
Köşe Yazılarım

Sussam gönül razı değil, söylesem belki tesiri olur!

Hastanelerde, bir anlamda küçük köyler de yaşıyoruz…

Çoğu zaman, dinlenmediğimiz, aldırış edilmediğimiz yöneticilerin ya da idarecilerin hegamonyasındayız… 

İyileri tenzih ediyorum ama oturduğu koltuğu dolduramayanlar da az değil!

Bunlar buralara geçen yıllar içinde nasıl geldi, sormuyorum, farkındasınızdır (!)

xxx

Kategoriler
Köşe Yazılarım

Kaç gönüle girdim?

Aylardan mart, günlerden şubat; soğuk yani…

Akşam olmuş,

Vizit yapıyoruz…

Bir anlamda biz de dükkanı kapatıyoruz.